Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   CUMA HUTBELERİ  >  2014
 
Hutbe: Takvanın Mahiyeti ve Gücü
Tarih: 18/10/2014
   


“…Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri, Bana karşı gelmekten sakının.” (Bakara: 197)

Takva, kalp ve ruhların azığıdır. Kalp ve ruha gıda; güç, zenginlik ve şeref veren bir azıktır.  Takva, kurtuluş ve maksada varışın vazgeçilmez dayanağıdır. Herkesten önce takvaya sarılıp bu gıdadan yararlanma gereğini anlayanlar ise hiç kuşkusuz akıl sahipleridir.

Takva; ruhtaki bir hassasiyet, şuurdaki bir incelik, sürekli bir korku, daimi bir dikkat ve yoldaki dikenlerden sakınmadır. Hayat yolundaki hırs, şehvet, korku, tamah, bencillik ve arzu gibi yola serpilen dikenlerden sakınmadır. Hiçbir umudu gerçekleştiremeyen yerlere boş umutlar bağlama dikenlerinden… Hiçbir fayda veya zarar veremeyenlerden duyulan yalancı korkulardan… Ve daha pek çok dikenlerin bulunduğu bir yol… İşte böylesine durumlarda kalbe algılama gücünü, etki-tepki yeteneğini kazandıran şey takvadır.


“Elif-Lam-Mim. Bu kitap, hiç şüphesiz Allah katındandır ve muttakiler için de bir hidayet rehberidir.” (Bakara: 1,2)

Takva, kalbi gafletten, zayıflıktan, şu veya bu sebeple yolu kaybetmekten koruyan uyanık bir bekçidir. Yoldaki zorluklara katlanamayan, farklı zaman ve münasebetlerde sık sık ortaya çıkan farklı problemlere çare getiremeyen kimseler, bu uyanık bekçiye duyulan ihtiyacı anlayamazlar. Yol istikametinden ayrılmamak, hiçbir sapma göstermeden yolun tabii güzergahını izlemek, muhakkak ki takva ister, sürekli bir tedbir ve uyanıklık ister. Yolun hududunu incelemek ister, istikameti az veya çok etkileyen beşeri öfkeyi zabdetmek ister. Yüce Allah’ın hakkını yerine getirmeyi sağlayan da takvadır. Takva; gaflete düşürmeyen ve ömür boyunca -ölünceye değin- bir tek an bile olsun görevden yılmayan uyanık bir bekçidir.


“Ey iman edenler! Allah’tan gereği gibi korkup sakının ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Al-i İmran: 102)

Bir mü’min takvasıyla Rabbine yaklaştıkça şevklenir. Eriştiğinde daha yüksek ve vardığından daha ileri makam ve derecelerin peşindedir artık. Artık o gaflete de düşmez. Çünkü yükseğe, uyanık tutan bir makama göz dikmiştir. Teslimiyet budur işte… Zaten Allah’a teslimiyet, O’na itaat etmek, şeriatini izlemek ve kitabını hakem kılmak demektir. İşte varlık isbatını yapıp görevini yerine getiren bir İslam cemaatinin dayandığı temel de bu teslimiyettir. Çünkü bu temele dayanmayan bütün toplumlar cahilidir. İnsanları bir araya getiren ilahi hayat sisteminden kopuk cahiliye toplumlarıdır. Çünkü bu toplumların hayat sistemleri cahilidir.


“Ey iman edenler! Allah’tan korkup, sakınırsanız O da size iyiyi kötüden ayıracak bir ölçü verir, kötülüklerinizi örter ve günahlarınızı bağışlar. Allah, büyük bir lütuf sahibidir.” (Enfal:29)

Takvaya çağıran bir buyruktur bu. Şüpheleri dağıtıp şeytani vesveseleri ortadan kaldıran ve diken dolu uzun yolda ayaklara sebat veren bir nurdur bu. Azık işte budur. Yol hazırlığı işte budur. Kalplere canlılık ve uyanıklık veren, kalplerdeki dikkat, sakınma ve uyanıklık mekanizmasını harekete geçiren bir güçtür takva. Gözün görüş açısı boyunca yolun engebe ve eğrilerini aydınlatan bir nurdur takva. Bu nurla aydınlanan yoldaysa net ve isabetli bir görüşü engelleyecek şüphelere yer kalmamış demektir. Ayrıca takva, bir mağfiret azığıdır. Günahları örten bir azıktır. Sükunet ve rahatlık veren güvenli bir azıktır. Sonra her şeyden çok umut veren, her tür azığın tükendiği ve bütün amellerin az geldiği bir günde Allah’ın sonsuz lütfuna kavuşmak vardır. Bu, haktır ve gerçekleşecektir. Takva, kalbe iyiyle kötüyü ayırmaya yarayan bir ölçü bahşeder. Yoldaki eğrilikleri gösteren bir ölçü… Şu var ki, bu hakikat de, tıpkı diğer akidevi hakikatler gibidir ve fiilen tatmayan kimselerce bilinemez. Eğer hakikatin kendisi tadılmamışsa tanımlar yetmez. Sıfatlarını belirtmekle tadına varılmaz.

17.10.2014
Hazırlayan: Emrullah AYAN

Bu içerik 3221 defa görüntülendi.
 
 
CUMA HUTBESİ YAZARI

Emrullah AYAN
  Diğer Cuma Hutbesi Yazıları

 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon