Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   PANELLER  >  2008
 
Ekinin Ve Neslin İfsadı Bağlamında Ekolojik Dengede Bozulma Ve Kültürel Yozlaşma
Tarih: 06/04/2008
   


Panele konuşmacı olarak Vakit gazetesi yazarlarından Abdurrahman Dilipak’ın yanı sıra Haksöz dergisi yazarlarından Hamza Türkmen ve Ramazan Yazçiçek katıldı .Oturum başkanlığını Hamza Türkmenin yaptığı panelde ilk olarak Abdurrahman Dilipak söz aldı.

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı tarafından düzenlenen “Ekinin Ve Neslin İfsadı Bağlamında Ekolojik Dengede Bozulma Ve Kültürel Yozlaşma” konulu panelde insanlığın ve tabiatın bozulma süreci masaya yatırıldı .

Panele konuşmacı olarak Vakit gazetesi yazarlarından Abdurrahman Dilipak’ın yanı sıra Haksöz dergisi yazarlarından Hamza Türkmen ve Ramazan Yazçiçek katıldı .Oturum başkanlığını Hamza Türkmenin yaptığı panelde ilk olarak Abdurrahman Dilipak söz aldı.

 

 

Son yüzyılda gelişen teknolojiye ve sanayi devrimine bağlı olarak tabiata yönelik tahribatın tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar yoğun olduğunu dile getiren Abdurrahman Dilipak şöyle dedi: “ Kapitalist sistemlerin tabi kaynakları hoyratça kullanmasının yanı sıra doğal dengenin bozulmasının en önemli nedenlerinden biri de üreticinin ve tüketicinin yeterli derecede sorumluluklarını yerine getirmemeleridir. Eskiden toprağa küreği daldırdığımızda solucan kaynardı onlar toprağı havalandırır bitkiye lezzet verirdi ama domatesin rengi ,kokusu ,tadı olan solucanlar artık yok . Bitkinin rengi için ayrı bir kimyasal kokusu için ayrı bir kimyasal madde katılıyor. Ve zamanla tabii denge yok ediliyor.Deterjan renklileri daha canlı beyazları beyaz ötesi yapıyor fakat biz gömleğimizi daha beyaz yapalım derken yaşadığımız dünyayı kirleterek yaşanılmaz kılıyoruz farkında değiliz.Daha güzel kokalım derken kullandığımız parfümler atmosferde büyük tahribe yol açıyor.Bizim tüketim çılgınlığımıza tabiat yetişemiyor. Bugün ekolojik dengedeki bozulma sadece sağlık problemi olarak değil, bir fıkhi problem haline gelmiştir.Yediğimiz bir çok gıdada bulunan Lesitin maddesi ve diğer katkı maddeleri erkeklerin vücudunda bulunan estrojen hormonunu arttırmakta ve bu sayede insandaki psikolojik denge bozulmakta kadınlarda erkeksi tavırlar artarken erkeklerde de kadınsı tavırlar artmaktadır.” dedi.Dilipak aynı zamanda tabiatı kirletmeden ve ifsat etmeden bazı sorunların üstesinden gelebilmemiz için bize yardımcı olabilecek tamamen tabii olan pratik örneklerde sundu.

Aynı zamanda oturum başkanlığı yapan Haksöz dergisi yazarlarından Hamza Türkmen ise “1960’lı yıllardan sonra sera gazı ,yakıt ve atıkların atmosfer üzerindeki etkisiyle birlikte küresel ısınmanın temelleri atıldı.En büyük sigorta şirketlerinden RÜCK son 50 yılda sel ve heyelanın neden olduğu zararın 10 katına çıktığını bildiriyor.Kara hayvanlarının %50 sinin yaşadığı amazon ormanları kapitalizmin tüketim çılgınlığına kurban ediliyor. Kutuplarda buzulların yüzde 25’i erime sürecinde bunun sonucunca sular 4 metre yükselirken bazı ülkeler sular altında kalacak. kapitalizm devam ettikçe ve denge kurulmadığı müddetçe ifsat devam edecek” şeklinde konuştu.Küresel ısınmanın öznesinin kozmik yapı değil değil bizzat insan olduğunun üzerinde duran Türkmen, lüksü teşvik eden reklam,marka ve moda ile eşyaya sosyal anlamlar yükleyen, vahyi ölçüden ve fıtrattan yabancılaşmış olan bu zihniyetin sorgulanması gerektiği üzerinde durdu.Konuşmasında küreselleşme konusuna da değinen Türkmen “Küreselleşen bir dünyada yaşadığımız söyleniyor peki, küreselleşen nedir?Küreselleşen sadece kapitalist hayat biçimi ve tüketim kültürüdür.Kapitalist tüketim kültürü ihtiyacı karşılamayı değil, bizzat tüketimin kendisini hedef amaçlıyor.Tüketim kültürü hep birinci sınıf dünyaları öneren bir hayat tarzını dayatıyor.Tüketim elbette bir ihtiyaçtır ve bu ihtiyaç mutlaka belirlenmeli ve sınırlanmalıdır.Bu sınırı da vahiy belirlemiştir.İhtiyaç ölçüsüne göre tüketmeyi israf etmemeyi bizlere öğütlemiştir.Islah sorumluluğunun bilinci içerisinde bu konu ele alınmalıdır.” dedi.

Ekolojik dengedeki bozulmayı, “Geçmiş Kavimlerin Helak Sebepleri”ni günümüz gerçekliğinden bakarak okumaya çalışacağını söyleyerek sözlerine başlayan Yazçiçek Günümüz gerçekliğinden kastının daha çok “Modern Dönemde oluşan İfsad ve Tüketim Toplumu” yani yaşayan cahiliye olduğunu ifade etti.


Ramazan Yazçiçek konuşmasında şunları söyledi:
Kur'an-ı Kerim'de hangi olaydan bahsediyorsa bilin ki bu daha sonraki yüzyıllarda da tekrar edecek bir olaydır. Kur’an kıssalarının sonraki kuşaklara mesajı iki açıdandır. Birincisi bilgi niteliğinde olup geçmiş kavimlerin durumlarından haberdar etmeye yöneliktir. İkincisi ve asıl amaç ise bu bilgilendirmenin kendisi için olduğu inşaya dairdir. Bu, olmak/kılmak içindir. Yani Kur’an kıssalarının/haberlerinin amacı salt muhataplarını geçmiş kavimlerin durumlarından haberdar etmek değildir. Tabir yerindeyse geçmişin bilgisine doğru gidilirken bir hayat bir başka hayata maya yapılmaktadır.Kur’an kıssalarının hedefleri, Peygamberleri ve inananları teselli etmek, İlahî dinlerin esasta bir olduğunu göstermek, peygamberlere karşı tavırların da mahiyet itibariyle çoğu kez aynı olduğunu göstermek şeklinde özetlenebilir.Evrenin doğru bir şekilde incelenmesi farklı bir ifadeyle doğru bir âlemler anlayışı dinin de doğru anlaşılmasını gerektirmektedir. Bu okuma bize münzel ve kevnî (kozmolojik) ayetlerde bir insicamın olduğunu göstermektedir. Bu insicam, ancak insana emanet olan; kulluğun icrası için imtihan sahnesi olan yeryüzünün tahrip edilmeden, değerler ifsad edilmeden ve bununla da yetinilmeyip yeryüzünün imarına yönelik bir inşa içinde olmayı gerektirir.Dünün doğru anlaşılması bugünün doğru değerlendirilmesi için ertelenemeyecek bir imkân olarak karşımızda durmaktadır. Böylesi doğru algının toplamı ise içinde bulunulan anın ve yarınların doğru anlaşılmasının zorunluluğudur. Zira doğru anlaşılması istenen mesajın tabiatında bir farklılık yoktur.GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) konusunun yaratacağı ekonomik yıkımın ötesinde gelecek nesillerin kısırlaştırılması, hatta tedavisi imkânsız olan ölümcül alerjiler, bilinmeyen hastalıklar ve doğada görülmemiş değişimlere sebep olması gibi tehlikeler içermektedir.Bugün Türkiye tohum piyasasına başta İsrailli firmalar, Syngenta, Pioneer, Monsanto gibi çok uluslu şirketler hâkimdir.Türkiye’de yasa ile Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO) girişine ve ekimine olanak tanınıyor. Böylece de insan sağlığı üzerinde başta kısırlık, alerjik reaksiyonlar, antibiyotik dayanıklılık gibi hemen ve uzun vadede öngörülemeyen ciddi sağlık riskleri yaratıyor. Diğer taraftan Avrupa Birliği ise Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO'lu) AB'ye girmesine izin vermemektedir.GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) konusunu Modern dönemin ciddi bir ifsadı olarak gördüğümüz genetik olarak değiştirilmiş organizmalara mukabil geliştirilen organik tarıma rağbeti artırması gerekirken tersine onun ihracatını da tehdit etmektedir. Çünkü “dünyadaki tüm organik tarım standartları GDO’ları yasaklamıştır. Dünyada yaşanan deneyimlerden üretim olmasa da bulaşma riskinin olduğu bilinmektedir. Çünkü genetik kirlenme veya yayılma genetik teknolojisinin tahmin edilemeyen sonuçlarından birisidir. İzinsiz GDO’lu tohum kullanımı ve alan denemeleri bulaşmaya neden olabilmektedir. Bu durum rüzgâr, böcek, kuşların taşımasıyla olabildiği gibi tohumların karışması ya da insanların bilinçli veya bilinçsizce neden olduğu faaliyetler nedeniyle de ortaya çıkabilmektedir. Tüketim olgusu bilinç ile birlikte düşünüldüğünde eylem denetim altındadır demektir. Denetimden çıkmış hali ise istihlâktır. Bu durumda, denetimli, bilinçli harcamanın, kullanmanın yerini helak ediş almıştır. Denetimden çıkmış davranışların zararı sadece failine dokunmaz. Kontrol altına alınmazsa verdiği zayiat toplumsallaşır.Tüketim bilincinin oluşmaması, ekolojik dengeyi de bozmaya matuf neticeler doğurmaktadır.”
Konuşmasında Güvenli bir çevrede yaşama hakkı üzerinde duran Yazçiçek Kızılderili reisin beyaz adama söylediği şu çarpıcı sözleri hatırlattı:
Son ırmak kuruduğunda,
Son ağaç yok olduğunda,
Son balık öldüğünde;
Beyaz adam
Paranın yenmeyen
Bir şey olduğunu
Anlayacak.

Bu içerik 2970 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon