Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   ALTERNATİF EĞİTİM KONFERANSLARI  >  2007
 
Sağcılık, Muhafazakârlık, Ulusalcılık Devletçilik, Gelenekçilik ve Modernizm kıskacında Türkiye’de Müslümanlık
Tarih: 11/01/2007
   


İlmi ve kültürel araştırmalar vakfının düzenlemiş olduğu Alternatif Eğitim Konferansları’nda 07 Ocak 2007 Pazar günü “Sağcılık, Muhafazakârlık, Ulusalcılık Devletçilik, Gelenekçilik ve Modernizm kıskacında Türkiye’de Müslümanlık ” başlıklı konferansa Hamza Türkmen konuşmacı olarak katıldı.

İlmi ve kültürel araştırmalar vakfının düzenlemiş olduğu Alternatif Eğitim Konferansları’nda 07 Ocak 2007 Pazar günü “Sağcılık, Muhafazakârlık, Ulusalcılık Devletçilik, Gelenekçilik ve Modernizm kıskacında Türkiye’de Müslümanlık ” başlıklı konferansa Hamza Türkmen konuşmacı olarak katıldı.

Bu kavramların tümünün vahiyle alakası olamayan modern kavramlar olduğunu hatırlatarak sözlerine başlayan Türkmen, bu kavramların aynı zamanda tuğyanı da ifade ettiğini belirtti. Türkmen ülkedeki Müslümanların şu anki konumlarına da değinerek; “Biz sınırları belli bir ulus devlet içerisine yaşıyoruz gelenekçi bir din anlayışının hâkim olduğu ve küresel kapitalizmin tüketim kültürün kuşatması altında olduğu bu sistemde özgür bir kimlik sergileyemiyoruz. Bu konumu üretilen değil iletilen vahiyle sorgulamak ve aşmak durumundayız. Bu noktada ilk adım da modern ilahlara la ilahe demekle başlar.” dedi.


Daha sonra Türkiye’de sağcılık, muhafazakârlık ve milliyetçilik yaklaşımlarının tarihsel gelişimi üzerinde duruldu. Tek partili dönemden çok partili döneme geçiş sürecinden itibaren Türkiye Müslümanlarında açık bir şekilde sağcılık ve muhafazakârlık yaklaşımlarının görüldüğü ve bu şekilde milliyetçi muhafazakâr değerlere bağlılığın zamanla Müslümanlıkla eş değer bir görünüm arz ettiği hatırlatıldı. “1970 li yıllarda Türkiye dindarları Tevhidi herkesin aidiyet duyduğu bir eylem değil, özel kulların marifetullaha erenlerin son durağı olarak algılıyordu. Yetmişli yılların sonundan itibaren Türkiye’de tevhidi bilinçlenme süreci hızlandı.”denildi.


Modernizmin batı paradigmasının oluşumuyla alakalı bir süreç olduğu hatırlatılarak modernizmin hem ilahi olanı hem de dünyevi olanı kutsadığı üzerinde duruldu. “Tarımdan fabrikaya geçiş yapan toplumların farklı dil ve kültüre sahip olmaları da sorunlara ve iletişim çatışmalarına yol açtığından birlikteliği ve aidiyet duygusunu geliştirecek yeni kavram ve kutsallara ihtiyaç duyuldu. Bir kavmin dili belirleyici ve esas kılınarak, yeni bir tarih üretilmiş sınır, bayrak gibi yeni kutsallar türetilmiştir. Bu şekilde vahiyle hiç ilgisi olmayan yığınlar meydana gelmiştir. Bu yığınlara ulus adı verilmiştir. Ulus kavramı seküler temelde oluşturulmuş bir şirk olgusudur. Ulus kutsallarını üretmiş ardından ulus devletlerde kutsallarını üretmektedirler. Osmanlı şeklen de olsa ümmeti temsil ediyordu. Daha sonra bu süreç Osmanlıdan da bir ulus devlet üretmiştir. Türkiye kavramı batılı bir kavramdır ve İslam dünyasındaki ilk ulus devletlerdendir. Özellikle birinci ve ikinci dünya savaşlarının akabinde dünyanın birçok yerinde ulus devletler kurulmuştur.”denildi.


Hamza Türkmen konuşmasının devamında şu konulara değindi. T.C son dönem Osmanlı bürokrasisinin bir projesiydi. 1830’lardan bu yana Osmanlı’da İslam ümmeti anlayışının yerine kutsal vatan kavramı üretilmiştir. Aslında Osmanlıda tek bir bayrak anlayışı yoktur Osmanlıyı temsil eden altı ayrı bayrak kullanılmaktaydı. Osmanlıdaki bu hareket bilinçli olarak ümmet kavramının yerine yine Kuran’i bir kavram olan millet kavramını manasını tamamen değiştirerek ve Kuran’i bağlamdan kopararak gündemleştirmiştir. Batı paradigmasının ürettiği ulus kavramı millet adı altında Osmanlı halklarına kabul ettirilmiş ve o dönemdeki dindarlarımızda bunun şuuruna eremeden bu kavramları kullanmışlardır. Mustafa kemalin devrimlerinin zemini ittihat ve terakki zamanında hazırlanmıştır. Devrimlerin öncü mimarları ittihat ve terakkicilerdir.


Bizler gelenekçilik mezhepçilik, milliyetçilik, devletçilik, sağcılık, muhafazakârlık anlayışlarının bir bütününü İslam anlayışı içerisinde yoğurmuş bir toplumsal mirası devraldık. Yetmişli yıllarda Seyyid kutup’un “yoldaki işaretler” Mevdudi’nin “dört terim” kitapları gibi eserlerin Türkçeye kazandırılması, Tevhidi devrimci düşüncenin ülkede giderek yayılmasına vesile oldu. Bu bağlamda geleneksel çizgidekiler de zamanla devrimci düşüncenin etkisinde kalmışlardır ve parti çatısı altında hedeflerine ulaşacakları zannına kapılmışlardır. İlerleyen yıllarda ve özellikle 28 Şubat sürecinin ardından devrimci düşünce ideallerini yitirmiş bundan dolayı büyük bir kısmı tekrar geleneksel köklerine yönelmiş ve bilinçaltındaki sağcılık devletçilik ve muhafazakârlık anlayışı tekrar ortaya çıkmıştır. Ak parti bir nevi yenilmişlerin partisidir diyebiliriz.


Katılımın oldukça yüksek olduğu Konferansın ardından konu ile ilgili sorulara cevaplar verildi. Müslümanların bir arınma süreci yaşadığı hatırlatarak Kuran’a yönelmenin gerekliğine vurgu yapıldı.

Bu içerik 4486 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon