Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   ALTERNATİF EĞİTİM KONFERANSLARI  >  2010
 
İslami Tebliğde İnsan İlişkileri
Tarih: 05/04/2010
   


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı’nın da bu hafta “İslami Tebliğde İnsan İlişkileri” konusu gündeme alındı. Sunumunu Bülent Uğur Koca’nın yaptığı konferansta konuya girmeden önce mukaddime olarak dört mesele üzerinde duruldu.

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı’nın da bu hafta “İslami Tebliğde İnsan İlişkileri” konusu gündeme alındı. Sunumunu Bülent Uğur Koca’nın yaptığı konferansta konuya girmeden önce mukaddime olarak dört mesele üzerinde duruldu. İlk olarak insan ilişkilerinin bağımsız olarak ele alınamayacağı belirtilen konferansta “Öncelikle kul ile rabbi arasındaki ilişki bütün temeli belirler bu ilişki doğru kurulmuşsa insan ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde yürümesinden söz edilebilir yoksa ilişkilerden sıhhat beklemek abes olur.”denildi.
 
İnsan ilişkilerinde vazgeçilmez iki unsur olan eminlik ve adalet konularına da değinilen konuşmada toplumsal ilişkilerde matematiksel kat’iliğe ulaşılmasının mümkün olmadığı hatırlatıldı. İlişkilerin tamamen kulluğun ameli yönüne doğru bir seyri olduğuna vurgu yapılan konuşmada pratik hayatın dengesini gözetmemiz gerektiği belirtilerek: “Ameli Salih” konusuna vurgu yapıldı. Koca, şöyle devam etti: “Bir amelin Salih olabilmesi için ise dört önemli şart vardır. Birincisi, o amelin Allah tarafından emredilmiş olması, ikincisi Allah'ın emrettiği yer ve zamanda gerçekleştirilmesi, üçüncüsü Allah'ın emrettiği şekil ve ölçüde olması, dördüncüsü ise sadece Allah rızası için yapılmış olmasıdır. Bu şartların dışında gerçekleştirilen her amel, içinde bir takım güzellikler barındırsa dahi Salih amel olamaz. Salih olmayan bir amelin ise kula hiçbir faydası olmaz. Namaz, oruç gibi ibadetlerimizde, ne kadar zamanına, şekline ve ölçüsüne dikkat ediyorsak; bir emir olan tebliğde de hassas olmalı, tebliğin fıkhını ve ilkelerini itinalı bir şekilde tesbit edip ona göre hareket etmeliyiz.”
 
İslami tebliğin şahsi ihtiraslardan ve taassubi yaklaşımlardan kurtarılmasının en önemli etkenlerinin biri bireysel ve toplumsal olarak Allah’ın kulları olarak sorumluluk bilincini kuşanmaktır.
 
Konuşmasının ilk bölümünü; Kendini doğru algılamak, Mesajı doğru algılamak, Muhatabı doğru algılamak başlıkları oluşturdu. Kendini doğru algılamak, başlığı çerçevesinde ilk olarak Zariyat suresi 56. ayette insanın varlığına yön veren “yalnızca kulluk için yaratılmak” kavramı üzerinde duruldu. Kendini Allah’a teslim etmenin izzeti ve saadeti yalnızca Allah’ta aramanın aslı teşkil eden unsurlardan olduğuna vurgu yapılan konuşmada, kulluk bilincini kuşanmadan din adına konuşmanın tehlikelerine ve ifsad boyutuna değinildi. Aynı başlık altında “Siz insanlık içinde çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten nehyedersiniz. Allah'a da iman edersiniz." mealindeki Ali İmran 110. ayet ışığında sorumluluk bilincini kuşanmak üzerinde duruldu. İslami tebliğin şahsi ihtiraslardan ve taassubi yaklaşımlardan kurtarılmasının en önemli etkenlerinin birinin bireysel ve toplumsal olarak sorumluluk bilincini kuşanmak olduğu vurgulandı. “ İşittik iman ettik ” sorumluluğu ile kabul edilen emanetin Allah’ın emaneti olduğu, bu emanetin bozulmadan yıpratılmadan şanına layık bir şekilde taşınması gerektiği üzerinde duruldu. Hicr suresi 33. ayette zikredilen şeytanın tutumuna dikkat çekilen konuşmada alınan emri kendince yorumlamanın ve uygulamadan kaldırmaya çalışmanın sorumluluktan kaçmak olarak değerlendirilmesi gerektiği ve gerçek sorumluluğun emri uygulamaya koymada ortaya çıktığı hatırlatıldı.
 
“(Resulüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” Ayetindeki emir gereği mü’minlerin sorumluluk bilinciyle rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağırmaları gerektiği vucubiyeti hatırlatıldı.
 
Mümin, ünsiyet eder ve kendisiyle ünsiyet edilir. Yani, sevilip kendisiyle iyi geçinilir. İyi geçinmeyen ve kendisiyle geçinilemeyen kimsede hayır yoktur.
 
Kendini doğru anlamak çerçevesinde insaniyet bilincinin önemine de dikkat çekilen konuşmada insanın yaradılış serüveninin Kur’an ayetleriyle izah edilmesinin ardından insanın en önemli özelliği olan Ünsiyet üzerinde duruldu. İslami tebliğ açısından önemi oldukça yüksek olan ünsiyete Allah resulü’nün (s) şu hadisi ile örnek verildi: “ Mümin, ünsiyet eder ve kendisiyle ünsiyet edilir. Yani, sevilip kendisiyle iyi geçinilir. İyi geçinmeyen ve kendisiyle geçinilemeyen kimsede hayır yoktur.” İnsaniyet konusu anlatılırken her biri için ayetlerden örnekler verilerek aşağıdaki başlıklar üzerinde duruldu: Fıtrat, Acziyet, Kendini yeterli görme, içinde fucuru ve takvayı barındırma, unutkanlık, bencillik, zalimlik, nankörlük, cimrilik ve cedele düşkünlük.
 
Konferansta mesajı doğru algılamak başlığı altında kuranda peygamberlerin dilinden aynı lafızlarla nakledilen; “Ey kavmim, Allah'a kul olun! Sizin, O'ndan (Allah'tan) başka İlâh'ınız yoktur” ayetinin ışığında özetle şunlar söylendi: “Bir şeyin tebliğ edilebilmesi insanlara ulaştırılabilmesi için öncelikle tebliğ edilecek bilginin sahih bir şekilde ele alınması gerekir. Sahih bir şekilde alınmayan bilgi, muhataba doğru olarak yansıtılsa dahi fayda vermeyecektir. Bu noktada mubelliğ için teğliğ ettiği davanın sağlam temeller üzerine oturtularak bilinmesinde azami fayda vardır. Dava; Allah'a KULLUK davasıdır. Yeryüzünde Allah'ın hâkimiyetini reddederek Allah'a isyan edenlere, Allah'ın mülkünü sahiplenerek yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlara karşı, Allah'ın hakkını haykırma davasıdır. Şeytanla birlik olarak halkı isyana sürüklemeye çalışanlara karşı set olma davasıdır. Bu dava Allah'ın davasıdır ve bu davanın yolunu da Allah çizmiştir. Lailaheillallah'ın stratejisini Allah belirlemiştir Bize de bu yola tam manasıyla uyarak tabii olmak düşer. Allah rızasına hizmet için, İmanını gizlemek, namazını orucunu saklamak, başörtünü çıkarıp atmak, şeklinde bir din Allah'ın kitabında yoktur. Allah'ın haram kıldığını helal sayarak Allah'ın dinine hizmet edilmez ancak din ifsad edilmiş olur. Böyle bir din ancak kendini Allah yerine koyanların, uydurdukları stratejilerden ve vehimden ibarettir. İslami tebliğ'in temel dinamikleri Kur'anla sabittir. Allah resulü (s) de bunu hayatıyla tefsir etmiştir. Kim ki Kur'an ve sünnet öğretileri dışına çıkan fakat kendince adını İslam koyduğu bir anlayışa çağırırsa bu anlayıştan ancak şeytan ve dostları razı olacaktır. Allah düşmanı Firavun'un razı olacağı bir Musa'dan, Allah'ın razı olamayacağı nasıl apaçık bir gerçekse; çağdaş firavun rejimi Amerika'nın razı olacağı bir İslam'dan da Allah'ın razı olmayacağı o kadar açıktır. Çeşitli korkularla ve tereddütlerle Allah'ın davasını hakkıyla taşımaktan çekinenler, davanın pak ismini kullanarak kendilerini davaya taşıtmaktadırlar. Davayı taşıyamadığı halde kıyısından kırparak farklı stratejiler üzerine yeni bir dava üretenler, aslında davayı ifsat edenlerdir. Ne yazık ki bugün Allah'ın dini müfsitler elinde uğruna feda olunacak bir dava olmaktan çıkmış üzerinden rant sağlanan garantici bir yapıya bürünmüştür. Oysaki Allah resulü (s) kendisine vaat edilen bütün menfaatleri bir köşeye atarak " sağ elime güneşi sol elime ayı verseniz dahi bu davadan vazgeçmem ya bu davayı hâkim kılacağım ya da bu uğurda öleceğim buyurmuştur. Allah resulünün bu sözü davası yolunda ölüm ve işkence dâhil her şeyi göze aldığının açık bir delilidir. Aynı şekilde Allah kitabında müminlerin canlarının ve mallarının cennet karşılığında satın alındığını söylemektedir. Bu gün bu davayı tebliğ ettiğini iddia eden birçok zevat tabilerine dünya cenneti sunarcasına iş, aş, eş garantisi verme peşindedirler. Oysaki Allah resulü tabilerine "sabredin muhakkak ki Allah bizimle beraberdir" diyordu ve onların işkencelere sabretmeleri ve fedakârlıkları karşısında cenneti vaat ediyordu. Kur'an da ismi geçen hangi peygamber tabilerine iş, eş, aş garantisi vermiştir ki bizler bu işgal edilmişliğimize Rağmen bu garantileri verme çabasına düşüyoruz. "onlara yeryüzünü ifsat etmeyin denildiğinde onlar biz ancak ıslah edicileriz derler dikkat edin onlar ancak ifsadcılardır fakat bunun şuurunda değiller"
Konferansta muhatabı algılamak başlığı altında İslami tebliğde muhatap alınan kimselerinin insan olmaları hasebiyle olumlu ve olumsuz taraflarının göz önünde bulundurulması gerektiği üzerinde duruldu. Davetin Muhatabının kim olursa olsun; değerli olduğu, uyarılmayı hak ettiği, şefkati ve merhameti hak ettiği, Allah’ın dini ile buluşması için gereken hassasiyetin gösterilmesi ve aşağılanmaması, mihnet ve töhmet altında bırakılmaması gerektiği üzerinde duruldu. Sen af yolunu tut; bağışla; uygun olanı emret; cahillere aldırış etme!” (el-A’râf, 199) ayeti ışığında Allah resulünden(s) örnekler verildi ve “Ben dünyaya beddua etmek için gönderilmedim, ben bir rahmet Peygamberiyim.” “Allah’ım, ümmetimi affet, çünkü onlar bilmiyorlar!” “Kaba söz, ayıptan başka bir şey getirmez! Hayâ ve edeb de girdiği yeri süsler!” gibi hadislerden örnekler verildi.
 
Kendini mesajı ve muhatabı doğru tanımlayamamanın getirdiği sıkıntılarında konu edildiği konferansta; Davayı kişiselleştirme, Hizipçilik taassubu, Cedel ve çekişmeye davet, Zıddı ile kaim olma, Tepkisellik, Aşağılık kompleksi, Güvensizlikten kaynaklanan korumacılık, Mesajı kendine feda etme, Dünyevileşme, Ruhbanileşme, Teorisyenlik ve dinin izzetini koruyamama, hastalıkları üzerinde de duruldu.
Yaklaşık iki saat süren konferans izleyicilerden gelen soruların cevaplanmasıyla son buldu.

Bu içerik 2864 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon