Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   DİĞER  >  2022
 
DUA’YI İBADET OLMAKTAN ÇIKARTIP ÂDET HALİNE DÖNÜŞTÜRMEK
Tarih: 09/03/2022
   


De’a fiilinden türeyen dua kelime olarak; çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek, sığınmak, nida etmek, dilekte bulunmak; gibianlamlara gelir. Terim olarak ise; Allah’ın yüceliği karşısında kulların acziyetini itiraf etmesi, korku ve ümit içerisinde Allah’tan yardım dilemesi, O’nu yüceltmesidir.

DUA’YI İBADET OLMAKTAN ÇIKARTIP ÂDET HALİNE DÖNÜŞTÜRMEK

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir

Selam peygamberlerin, salihlerin ve tüm Müslümanların üzerine olsun.

Kelime ve terim olarak Dua’nın anlamı:

De’a fiilinden türeyen dua kelime olarak; çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek, sığınmak,  nida etmek, dilekte bulunmak; gibianlamlara gelir. Terim olarak ise; Allah’ın yüceliği karşısında kulların acziyetini itiraf etmesi, korku ve ümit içerisinde Allah’tan yardım dilemesi, O’nu yüceltmesidir.

Dua, sınırlı ve âciz olan insanların sınırsız ve sonsuz kudret sahibi Allah ile kurduğu diyalog ve köprüdür. İnsanlık tarihi ile var olan bir eylem ve ibadettir. Bütün dinlerdeyapılan bir ibadettir. Her dönemde insanlar duadan uzak kalmamışlardır.

Dua, Allah’ın yapmamızı istediği amellerden bir tanesidir.

“Rabbiniz şöyle dedi: "Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir."                     (40-Mü´min : 60)

“De ki: "Rabbim adaleti emretti. Her mescidde yüzlerinizi O´na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O´na yalvarın (Allah´a hiçbir benzer, eş, ortak koşmadan, gönlünüze başka tanrılar getirmeden sırf Allah´a yönelerek O´na kulluk edin). İlkin sizi yarattığı gibi yine O´na döneceksiniz." (7-Araf:29)

Rabbimiz âyet-i kerimelerde dua etmemizi emretmektedir. Nasıl ki Allah’ın diğer emirlerine kayıtsız kalamıyorsak dua emrine de kayıtsız kalamayız. Dini Allah’a has kılarak dua etmemizi istemektedir.

Ayrıca, her konuda olduğu gibi dua konusunda da Yüce Allah bizi başıboş bırakmamış, nasıl dua edeceğimize dair doğrudan ya da Rasulleri üzerinden duanın şekli ve içeriğine dair bilgi de vermektedir. Kendisi de bir ibadet olan dua hem yalnız Allaha yapılmalı hem de O’nun istediği gibi olmalıdır. Rabbimizin bildirdiği dua örneklerinden birisi şudur:  “...(Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.” (2-Bakara/286) 

Hz. Adem ve Havva’nın duası: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyân edenlerden oluruz.” (7-A’raf Suresi, 23)

Hz. Nuh’un duası: “Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum.” (11-Hûd Suresi, 47)

Hz. İbrahim’in Duası:

“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” (2-Bakara Suresi, 128)

“Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” (İbrahim Suresi, 40)

Hz. Süleyman’ın duası:

“…Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” (27-Neml Suresi, 19)

Hz. Muhammed’in Duası:

“Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin. Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” (3-Âl-i İmran Suresi, 26-27)

 

Allah katında değerimiz yaptığımız dua kadardır.

 

“(Ey Muhammed!) De ki: "Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak."(25-Furkân :77)

Âyet-i kerimede Allah bize duamız ölçüsünde değer vereceğini bildirmektedir. Çünkü dua kulluk görevimizin, yaratılış gayemizin bir parçasıdır. İnsan ancak rab ve ilah olarak kabul ettiği varlığa kulluk eder. İnsan kendi acizliğini ve dua ettiği Allah’ın gücünü dua ederek bilir. Dua bir yaşam biçimi bir hayat tarzıdır. Bütün hayatımızı dua haline getirmeliyiz. Duadan gafil olmamalıyız, çünküAllah katında değerimiz duamız kadardır.

Dua bir tevhid hareketidir.

Yalnız Allah’a dua edilmelidir.

“(Allah’ım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.  (1-Fâtiha:5)

Günde en az beş vakit kırk defa okuduğumuz Fatiha suresinde yalnız Allah’a kulluk edeceğimizi ve yalnız Allah’ tan yardım isteyeceğimizi söylememize rağmen insanların birçoğu namazlarımızı bitirir bitirmez hemen mescid ve camilerin bahçesinde bulunan kabirlerde yatan ölüleri aracılar edinerek Allah’a dua etmektedirler. Çünkü ne yazık ki, bu tür insanlar namazlarında da ne dediğini bilmeyerek gaflet içerisindedirler. Bu tür insanlar mezarlıkta veya cami ve mescid bahçesinde Allah katında değerli olduğuna inandıkları bir kimsenin türbesini gördüklerinde dua etmeyi âdet haline getirmişler dualarında o zatları vesile(aracı) edinmeleri Allah’a duyulan saygı ve ta’zim için değil o zatlara ta’zim içindir. Türbeleri görünce dua akıllarına gelmektedir.

Duaya ancak her şeye gücü yeten her şeyi işiten, kuluna yakın olup her halinden haberdar olan Allah icabet edebilir. Zümer suresinde rabbim “Allah kuluna yetmez mi?” diye buyuruyor.

“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”(2- Bakara:186)

İnsanı yaratan ancak onun ihtiyaçlarına cevap verebilir.

“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.(50-Kâf:16)

Dua ibadettir

“Rabbiniz şöyle dedi: "Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir."(40-Mü´min:60)

Allah âyette“bana dua edin” dedikten sonra aynı âyette kendisine kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenlerden bahsetmektedir. Ayrıca Peygamberimiz  “Dua ibadetin ta kendisidir.” buyurmaktadır. Enes b.Malik den gelen başka bir rivayette “Dua ibadetin iliği, beyni ve özüdür.”

Dua bir yaşam biçimi olarak bütün ibadetlerimizin özünde mevcuttur. Her ibadetimizde dua vardır. Tüm hayatımız bir ibadet ve duadan ibarettir. Yüce Rabbimiz En’âm suresinde hayatımızın ve ölümümüzün âlemlerin rabbi Allah için olması gerektiğini bildirmektedir.“Ey Muhammed! De ki: "Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, hayatım da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir." (6-En´âm:162)

Allah’a dua ederken başka varlıkları, şahısları, mekânları vesile/aracı edinmek yasaklanmıştır.

Bu konuda Mâide suresi 35.âyeti istismar etmektedirler. Âyetteki Allah’a yaklaşmak için aranacak vesilenin başta cihad olduğu zaten âyette bildiriliyor. Bizi Allah’a yaklaştırması için edineceğimiz vesileler kulluğumuz ve ibadetlerimiz, takvamızdır. Allah Âl-i İmran suresi 76.âyette Allah kendisine karşı gelmekten sakınanları sever buyurmaktadır. Yine aynı surenin 148. âyetinde Allah güzel iş (salih amel) işleyenleri seveceğini bildirmektedir.

Allah bize şah damarımızdan yakındır, kalbimizden geçeni, nefsimizin fısıltısını bilir. Bizimle Allah arasında bir mesafe yoktur ki O’na ulaşmak için aracılar edinelim.

“Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de Biz biliriz. Çünkü Biz ona şah damarından daha yakınız.” (50-Kâf:16)

Allah hiçbir şeyden gafil olmayan, her şeye gücü yeten, Rahman ve Rahim olan, kuluna şah damarından daha yakın olan, insanın kalbinden geçenleri dahi bilen kulunu dua ettiğinde onun duasına icabet edecek olduğunu bildiren Allah’a vesileler edinerek dua etmek Allah’ı yetersiz görmek, Cin suresinde de bildirildiği üzere Allah’a şirk koşmaktır.

“De ki: ‘Şüphesiz ben ancak Rabbime ibadet ederim ve O´na hiç kimseyi ortak koşmam.’"(72- Cin: 20)

Dua ancak ilah olan Allaha yapılmalıdır. Dualara Ancak Allah icabet edebilir.  Allah’a dua edilirken aracılar edinmek Allah’tan başka ilah edinmek demektir.

“Sen Allah ile beraber başka bir ilaha dua/(ibadet) etme. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. Onun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O´nundur ve kesinlikle O´na döndürüleceksiniz.(28-Kasas:88)

Allah Fatiha suresi 5.âyetinde yalnız Allah’a dua etmemizi istemektedir. Ayrıca Allah, Yunus suresinde Peygamberine Allah ile beraber başka varlıklara yalvarmamasını emretmektedir:

“Yine bana şöyle emredildi: "Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Sakın Allah´a ortak koşanlardan olma. Allah´ı bırakıp da sana ne fayda ve ne de zarar verebilecek olan şeylere yalvarma. Eğer böyle yaparsan, şüphesiz ki sen zâlimlerden olursun."(10- Yûnus:105-106)

Ayrıca Şuarâ suresinde Allah ile beraber aracı edinerek başka bir varlığa yalvarmak kınanmıştır. Allah’ın kınadığı bir şeyi Allah’a yalvarmak için yapmak akıl kârı değildir..

“Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun!” (26- Şuara:213)

Onların âciz çaresiz varlıklar olduğu aşağıdaki âyette bildirilmiştir. Âciz bir varlığı veya herhangi bir mekânı her şeye gücü yeten her şeyden haberdar olan Allah’a dua ederken aracı kabul etmek aklını kullanmamanın göstergesidir.

“Allah´ı bırakıp (Allah ile beraber) tapındıklarınızın (Yalvardıklarınızın)hepsi sizin gibi(yaratılmış) kullardır. Eğer doğru söyleyenler iseniz haydi hemen onları çağırın da size cevap versinler (duanıza icabet etsinler).Onların yürüyecek ayakları mı var? Yahut tutacak elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var, ya da işitecek kulakları mı var? De ki:’ "Haydi, çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun da bana göz açtırmayın bakalım!”(7-Araf:194-195)

Günümüzde bazı insanların bazı mekânları ve zamanları olayları şahısları kutsayarak o mekânlarda örneğin türbelerde, yatırlarda, bir ağacın altında ona bez bağlayarak bazı havuzlara paralar atarak, türbelere eşyalar sürerek, oralarda ekmek su, sirke, şeker vb. yiyeceklere okuyarak onları yemek içmek, türbede bulunanların hatırına Allah’tan bir şeyler istemek âdet haline getirilmiş ve İslâm’ın ruhuna uymayan dualardır.

Tabii ki kabirleri ziyaret edip ölüm gerçeğinden ders çıkartarak hayatımıza çeki düzen verebiliriz. Haşr suresi 10.âyette de bildirildiği üzere Mü’min olarak vefat eden kardeşlerimize dua ederiz. Onlar için dua etmemizde bir sakınca yoktur. Ölen ve yaşayan mü’min kardeşlerimiz için dua ediyoruz, etmeliyiz. Şüphesiz bu hayırlı bir ameldir. Sözümüz, eleştirimiz, türbe, yatır gibi ölülerden, şeyh gibi Allah katında değerli olduğuna inanıp onları aracı edinerek âdet haline getirilen davranışlara, dua olmaktan uzak davranışlaradır. Rabbimiz, Allah’a yakınlaştırmaları için aracı kılarak kendisinden başka veliler edinip dua ve ibadet edenleri yalancı kâfirler olarak nitelemektedir: “Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah´ındır. O´ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah´a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez. ” (39-Zümer:3).

Peygamberden rivayet edilen bir hadiste “Bir şey istediğin zaman Allah’tan iste! Bir yardım talebinde bulunduğun zaman Allah’tan yardım talep et!” (Beyhaki,Şuabü’l-İman) buyurmuştur.

Mehmet Pamak, “İzzeti Yanlış Yerde Aramak” isimli kitabında; şeyhlerin gaybı bildiği, kalplere tasarrufta bulunduğu, Allah’ın mülkünü parselleyip yönettikleri, şeyhlerin kerametleri ile ilgili uydurmaları, kayıp olan eşyaları kolayca buldukları, haneleri doğal âfetlerden korudukları, müridlerine uzakta veya vefat etmiş olmalarına rağmen hayatta imiş gibi yardımda bulundukları vb. iddialarının aslının olmadığı ve uydurma olduğunu âyet ve hadislere göre ele alıp izah ettikten sonra şu ifadelere yer veriyor:

“Halbuki Kur’an’ı hakkıyla okuyan ve sünnetten haberdar olan her mü’min başlı başına bir ibadet olan ‘dua’nın ve insan gücünü aşan yardım taleplerinin sadece Allah’a yöneltilmesi gerektiğini bilir. Çünkü her mü’min eğer namazını bilinçli ikame ediyorsa ve namazda okuduğu Fatiha’nın manasından haberdarsa ‘İyyâkena’budu ve İyyâkenesteîn’ diyerek, yalnız Allah’a ibadet edeceği taahhüdünümeteakip yine bir ibadet olan ‘yardım talebini’ de yalnız Allah’tan yapacağını özellikle bir daha vurgulayarak günde beş vakit tekrar ederek taahhüt etmektedir” (Mehmet Pamak,  İzzeti YanlışYerde Aramak, 1.Cilt Sayfa:177).

Allah’a dua ederken edinilen aracılar âciz varlıklardır

ve Onlardan İstekte Bulunmak sapıklıktır.

“Gerçek dua ancak O´nadır. O´ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı halde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.” (13- Ra´d:14)

“Kim, Allah´ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? Oysa onlar, bunların tapınmalarından habersizdirler.”

(46-Ahkâf: 5)

“Ey insanlar! Size bir örnek verildi. Şimdi ona iyi kulak verin. Sizin Allah´tan başka taptıklarınız bir sinek dahi yaratamazlar, hepsi bunun için toplansalar bile. Eğer sinek onlardan bir şey kapsa bunu ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz, istenen de.”

 (22-Hac:73)

Yukarıdaki ve Kur’an’daki birçok âyette bildirildiği gibi (İsra:56-57, Enbiya:43, Şuara:72, 73. 74, Fatır:13, 14, Yasin:75 vb. âyetlere bakılabilir.) dualarda Allah ile beraber edinilen aracılar hiçbir şeye güçleri yetmeyen âciz varlıklardır. A’raf suresi 192-195. âyetlerde bildirildiği gibi onlar bizim gibi âciz kullardır. Bırakın dua edenlere kendilerine bile yardım edemezler,  bizi işitemezler,bize cevap veremezler, bizi göremezler. Böyle yapan insanlar Yûnus suresi 106. âyette de belirtildiği üzere zalim insanlardır.

“Allah´tan başka; sana ne fayda, ne de zarar veremeyecek olan şeylere yalvarma! Eğer böyle yaparsan, o takdirde sen muhakkak zalimlerden olursun. (diye emredilmiştir).”

(10-Yunus:106)

Hac suresinde belirtildiği gibi, Allah’ın dışında kendinse zarar ya da yarar vermeye gücü yetmeyen varlıklara yalvarmak sapıklıktır.

O, Allah´ın dışında kendisine zararı da faydası da dokunmayacak şeylere yalvarır. İşte en uzak sapıklık budur.” (22-Hac: 12).

Allah’tan haddimiz olmayan isteklerde bulunmamalıyız.

     İnsan, duasında aceleci olmamalıdır.

“Allah´ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah´tan, onun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”

(4-Nisâ:32)

İnsan Allah’tan kendisi için hayırlı olanı istemeli, yüce Rabbimbizleri mal ve imkan vererek veya bunları alarak imtihan etmektedir. İnsan aç gözlülük ve hased ederek başkalarının sahip olduğunu isteyebilmektedir. Halbuki bazı insanların başına gelen felaketler sahip oldukları yüzündendir. Onun içindir ki Allah’tan ne istediğimizi niçin istediğimizi iyi idrak etmemiz gerekmektedir.

“İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.”  (17-İsrâ:11)

Evet, insan iyiliğin gelmesine dua ettiği gibi, kötülüklerin gelmesine de dua eder. Gerçekten insanoğlu çok acelecidir. Yani insan mal mülk konusunda aceleciliği gibi, mal mülk elde etmedeki istekliliği, mal kazanmadaki hırsı, dâveti, duası gibi şerre karşı da bir hırs, bir istek sahibidir. Şerri de kendisine dâvet eder. Şerre de dua eder, çağırır. İyiliğin gelmesine dua edip çabaladığı gibi kötülüğün gelmesi için de çabalar. Kendisi için kötülüğü çabuklaştırmak ister adeta. Allah’ın elçilerinden kendilerine vaadedilen azabın bir an evvel gelmesini, getirilmesini istiyorlar. “Hani nerede kaldı şu sözünü ettiğiniz azap? Bir an evvel gelse de görsek ya!” diyorlar. Adamlar kendilerini bekleyen bir âhiret azabının, ya da dünyadaki helâklerinin acelecisi bir tavır alıyorlar.” (Ali Küçük, Besâiru’l-Kur’an Tefsiri).

Ağız alışkanlığı haline getirdiğimiz beddualar.

“Kendinize, çocuklarınıza, hizmetçilerinize ve mallarınıza beddua etmeyin. Olur ki, Allah’tan istediğiniz şeyin verildiği bir zamana rastlarsınız da Allah dilediğinizi kabul ediverir.”(Ebû Davud, Vitr, 27.)

Yukarıdaki hadis dede ifade edildiği üzere günlük yaşantımızda düşünmeden çocuklarımıza, eşyalarımıza ve hayvanlarımıza beddua etmemeliyiz. Çoğunlukla bayanlar arasında çokça kullanılan “lanet olsun, Allah canını alsın, gözün kör olsun,Allah seni kahretsin” vb. sözlerden kaçınmalı, kızdığımız zamanlarda bu sözleri söylemek yerine Allah’a sığınıp sakinleşmeliyiz. Bu bedduaların kabul olması durumunda ne kadar üzüleceğimiz ortadadır.

Duayı Havf ve Reca içerisinde yalvara yakara ve gizli yapmalıyız.

“Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah´a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz Allah´ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır.” (7- A´râf: 55, 56)

 

“Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma. (7-A´râf:205)

Yukarıdaki âyet-i kerimelerde Allah’a nasıl dua etmemiz gerektiği anlatılmaktadır. Dua ederken söylediğimiz dua sözcüklerini seçerek, içselleştirerek acziyetimizin farkına vararak, bütün benliğimiz, bütün organlarımızla dua etmeliyiz.       

Ali Şeriati’nin ifade ettiği gibi duamızı yavrusunu kaybeden bir annenin çocuğunu aradığı gibi ümitle, korku ve endişe ile bütün benliğimizle heyecanla dua etmeliyiz.

Hz Ömer’in “Ben duamın kabul olmamasından değil dua edememekten korkarım” diyerek muhteşem bir tespit ile ifade ettiği gibi duayı ne hal üzere yaptığımız çok önemlidir.

Duanın sözleri çok önemli de olsa, kalbin devreye girmediği sadece dilden dökülen, sözde kalan, içtenlikten yoksun, duyarsız ve laalettayin bir şekilde yapılan duaların makbul olacak bir dua olduğunu zannetmiyorum.

Enbiya suresi: 90. âyette Zekeriyya peygamberin korkarak ve umarak derin bir saygı ile Meryem suresi:3. âyette gizlice dua ettiği ve Rabbimizin duasını kabul ettiği bildirilmektedir. Secde suresi: 16. âyette mü’minlerin de gece yataklarından kalkarak korku ve ümit ile Rablerine dua etmeleri istenmiştir.

Peygamberimiz (s) bir hadislerinde “Ey insanlar kendinize gelin çünkü siz bir sağıra veya uzaktaki birine çağırmıyor, ancak her şeyi işiten ve çok yakın bulunan birine dua ediyorsunuz. Sizin kendisine dua ettiğiniz size bineğinizin boynundan daha yakındır.”

(Buhârî, Cihad, 131; Daavât, 51; Tevhid 9; Ebû Dâvûd, Vitr, 26; İbn Hanbel, IV, 394, 402, 418; Müslim, Sahih IV, 2076)

Başka bir hadislerinde de; “Ey İnsanlar! Dua ederken sesinizi yükseltmeyin! Çünkü sizler sağıra ve gaibe (uzakta sizden haberi olmayan birisine ) dua etmiyorsunuz. Lakin sizler Semi ve Basar Allah’a dua ediyorsunuz”(Buhari, kitabü’t-Da’vat 19.bab,Müslim) buyurmuştur.

Kaf suresinde bildirildiği üzere, Allah bize şah damarımızdan yakındır. Peki bu günlerde daha da yaygın olan tv. ve sanal medyada ve sosyal yaşantımızda yapılan dualara bir bakalım. Nasıl yüksek bir sesle şiirsel bir şekilde kafiyeli, umursamaz bir tavırla yapılmakta, sanki Allah’a emirler yağdırılmaktadırlar. Bu dualar ibadet olmaktan uzak adet haline getirilen dualardır. Peygamberimiz aşağıdaki hadiste seciyeli yani kafiyeli dua etmekten kaçınmamız gerektiğini buyurmuşlardır:

“Duada seci (kafiyeli okumak) yapmaktan kaçınınız. Herhangi birinizin: Ey Allah’ım! Ben senden cenneti ve cennete yaklaştırıcı söz ve amelleri isterim. Cehennemden sana sığınırım. Ona yaklaştırıcı söz ve amellerden de sana sığınırım demesi kâfidir.”

Duamızın kabul olacağına inanarak dua etmeliyiz.

Peygamberimiz bir hadisinde “Kabul edileceğine inanarak Allah’a dua ediniz.Bilin ki Allah Teâlâ, şuursuz ve gaflet içinde bulunan bir kalpten çıkan duayı kabul etmez. (Tirmizi C/2,S/640)buyurmuştur. Başka bir rivayette ise, ilaveten ciddiyetten uzak bir kalp ile ibaresi geçmektedir.

Yukarıdaki hadiste Peygamberimiz şuursuz ve gaflet içinde yapılan duaların kabul edilmeyeceğini bildirmektedir. Seher vakitlerinde yapılan dualar umulur ki daha makbul dualardır. Ebu Ümame ® şöyle dedi:”Rasulullah (s)’e:Hangi dua daha çok kabul edilir? Diye sordular ‘Gecenin son saatlerinde ve farz namazlardan sonra yapılan dua’ buyurdu.     (Tirmizi Daavât ayrıca Ebu Davut, Nesai)

“Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar.” (32- Secde:16)

Allah bir şeyin olmasını dilediğinde Âl-i İmran suresi 47. âyetinde de buyurduğu gibi ona sadece “ol” demesi yeterlidir. Bazen bize mümkün değilmiş gibi gelen olaylar Allah’a kolaydır. Zekeriya (a.s.) ve eşi bedenen çocuk yapmaya pek müsait değilken Allah’a, samimi ve içten, ihlasla yaptıkları dua sonucunda Rabbimizin dualarına icabetiyle çocuk sahibi olmuşlardır.

Allah’a dua etmeden önce

O’na karşı kulluk görevlerimizi yapmalıyız.

Allah’tan yardım istemeye yüzümüz olması için dua etmeden önce gerek o dua ile ilgili gerekse tüm yaşantımızda yapmamız gereken kulluk görevlerimizi yapanlardan olmalıyız. Tüm Peygamberler mücadelelerinde, öncelikle kendilerine düşen görev ve sorumluluklarını yerine getirdikten, yani yapmaları gerekenleri yaptıktan sonra Allah’a dua etmişlerdir.

Peygamberimiz hicret esnasında önce Medine’nin aksi istikamete gitmiş mağaraya saklanmış sonra dua etmiştir. Yine Bedir, Uhud, Hendek savaşlarında tedbirlerini almış sonra dua etmiştir. Peygamberimiz bir hadislerinde:“Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam, ellerini semaya kaldırarak, Ya Rabbi, Ya Rabbi diye yalvarıyor. Oysa yediği haram, İçtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?” ( Müslim, Zekât-19 ) buyurmuşlardır.

Gerekenleri yapmadan yapılan dualar ciddiyetten uzak gaflet içinde samimiyetsiz adet haline gelmiş dualardır. Allah (c) Bakara suresinde şöyle buyurmaktadır:

“Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin. (2-Bakara:152)

“Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah´tan yardım dileyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir. (2-Bakara:153)

 Sadece Sıkıntı Anlarında Dua Etmek

Rahatlayınca Allah’ı Unutmak Kınanmıştır.

Hayatımızı dua kılmalıyız, duasız bir anımız bile geçmemeli. Bir işe başlamadan önce, işi yaparken, bitirince, sıkıntılı anlarımızda, sıkıntısız zamanlarda, varlıkta, yoklukta, hastalıkta, sağlıkta daima Allah’a dua etmeliyiz. Dua bizimle Allah arasındaki bağdır.

“İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) Bize dua eder. Ama Biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için Bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir.” (10Yûnus:12)

 

“Onları (denizde,) bir dalga gölgelikler gibi kapladığında, dini Allah´a has kılarak ona yalvarırlar. Allah onları kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan bir kısmı orta yolu tutar. Bizim âyetlerimizi ise ancak son derece kaypak, son derece nankör olanlar inkâr eder.”

(31- Lokmân:32)

 

Ayrıca konu ile ilgili; Yunus:22, İsra:67, Zümer:8-49,Fussilet:51,Nahl:53-54,En’am:63-64, Rum:33 vb. âyetlere bakılabilir.

 

Peygamberimiz (s),“Genişlik ve rahatlık zamanında dua etmek kadar Allah’a hoş gelen bir şey yoktur.” (Tirmizi, Dua/3382) buyurmaktadır.

Dualarımızı Sadece Dünya ve Dünyalıklar İçin Yapmamalıyız.

Dualarımız, sadece kendi sıkıntılarımız, dünyalıklarımız için değil, âhiret için, İslâm toplumunun oluşması için dünyanın dört bir yanında zulme uğrayan Müslümanlar için olmalıdır.

“Hac ibadetinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anışla Allah´ı anın. İnsanlardan, ‘Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver’ diyenler vardır. Bunların âhirette bir nasibi yoktur. Onlardan, ‘Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru’ diyenler de vardır. İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.” (2-Bakara:200-202)
          

Dua Yazıp Muska Halinde Takılması Yasaklanmıştır.

Günümüzde bazı insanlar türbelere gidip onları aracı edinerek dualar etmekte, ekmek, tuz, sirke, su, vb eşyaları okuyup veya orada mübarek bir zat olduğuna inanılan bir kişiye okutup bunlardan şifa umarak yiyip içmektedirler. Halbuki şifayı verecek sadece Allah’tır.

Bazıları da, sınava girecek kişiler ve öğrenciler için kalemleri türbelere sürerek uğur beklemektedirler. Bazı günleri, saatleri, yerleri mübarek sayarak dualarını o günler de, oyerlerde yapmaktadırlar. Mesela türbelere gidip yağmur duası yapmakta, oralarda kurbanlar kesmektedirler. Bazı dua ve Kur’an âyetlerini muska haline getirip üzerlerinde taşımakta, kendilerinin yaptığı nazar boncuğunun ve bu muskaların kendilerini koruyacağına inanmaktadırlar. Bunlar,  İslâm’ın hoş görmediği hatta şirk saydığı gelenek haline gelmiş davranışlardır. Halbuki bizi koruyup kollayan sadece Allah’tır.

Peygamberimiz (s) bir hadislerinde;“Kim, kendisine fayda verdiğine veya kendisinden zararı giderdiğine inanarak muska, nazarlık ve buna benzer bir şey takarsa, Allah Teâlâ onu, o taktığı şeyle baş başa bırakır.”  [İmam Ahmed, Tirmizî ve Hâkim rivâyet etmişlerdir.]

Başka hadislerinde de:”“Kim, kendisine fayda verdiğine veya kendisinden zararı giderdiğine inanarak muska takarsa, Allah hayatta onun hiçbir işini tamamlamasın. Kim, kendisinden göz değmesini (nazarı) uzak tuttuğuna inanarak nazarlık takarsa, Allah ona rahatlık ve huzur vermesin.” [ İmam Ahmed ve Ebu Dâvud.]“Kim, muska (temîme) takarsa, Allah’a şirk koşmuştur.” [ Nesâî.]buyurmuşlardır.

Kişinin Kendisi İçin Yaptığı Dua En Faziletli Duadır.

Peygamberimiz (s), Hz Aişe’den rivayet olunan bir hadisinde ”En faziletli dua kişinin kendisi için yaptığı duadır. (Suyuti:Camiu’s-Sagir,1250) buyurmuştur.Çünkü insan kendi ihtiyacını en iyi kendisi bilir ve kendisi o ihtiyacını en samimi bir şekilde Rabbine arz eder Allah da kulunu en iyi bildiğinden onun duasına icabet eder.Bu demek değildir ki, Müslümanlar bir birlerine dua edemez veya etmemelidir.Tabii ki bizler hem yaşayan Mü’min kardeşlerimize hem vefat eden Mü’min anne baba, akraba, kardeşlerimize dua edeceğiz bu Allah’ın bir emridir. Demek istediğim kişi kendisine yaptığı duada daha samimi olur Allah için dil problemi olmadığına göre Rabbimiz bizi en iyi anlayacaktır. Hatta sözle ifade etmesek kalbimizden yönelsek bile Rabbimiz ihtiyacımızı bilecektir.

Günlük hayatımızda Âdet haline getirdiğimiz dualar.

Bu gün dua sosyal medyada rastgele kullanılan ve dua olmaktan öte bir araç ve malzeme olmuştur. Facebook veya Twiter’da dualar istenmekte insanlar tanısın tanımasın “Allah Razı Olsun, Allah cennetle müjdelesin vs“ dualara başlamaktadır. Bir saat sonra dua ettiği şahsı sorsanız hatırlamamaktadır. Bu nasıl dua olabilir? Bir kere dua Mü’minlere edilir. Kafirlere, müşriklere dua edilmez. Biz bu şahsı tanımıyoruz bile…  

Mesela, bina komşumuzu biliyoruz İslâm’la, Müslümanlıkla bir alakası yok. Bize bir iyilik yapıyor, faraza borç para veriyor. Başlıyoruz duaya: “Allah razı olsun“ diyoruz. Halbuki Allah’ın o şahıstan mevcut haliyle razı olmayacağını hem kendisi hem biz biliyoruz. Peygamberimize o kadar iyilik yapmasına rağmen Peygamberimiz (S) Ebu Talip’e,“Allah senden razı olsun” demiş midir? Bu gibi şahıslara ancak Allah sana hidayet nasip etsin diye Müslüman olması için dua edebiliriz. Yani Mü’min olmayanlara, ancak güzel hasletleri görüldüğünde kendilerine hidayetin nasip olması için dua edilebilir.

Bu ve benzeri örnekleri cenaze, düğün, davet vb. programlar için çoğaltabiliriz. Mesela: İslam’la alakası olmayan, Allah’ın hiçbir emrini yerine getirmeyen komşularımızın cenaze, düğün gibi merasimlerinde de bu tür dualardan kaçınmalıyız. Bunlar âdet haline gelmiş dualardır.

Mesela: Müslümanların yapmamaları gereken haram olan bir işi yaparken bile dua ettiklerini görüyoruz. Piyango bileti alırken, loto toto, at yarışı kuponları yatırırken, kumar oynayıp zar atarken,şans topu çevirirken vb. davranışları işlerken besmele çeken, dua eden insanları duymuşsunuzdur. Bu davranışlar zaten haramdır. Bu temennilerle dua olamaz, hatta Allah ile (hâşâ) alay etmek olur. Bugün toplumumuzda duayı gelir kapısı haline getiren, dua ederek geçinen duahanlar mevcuttur.

 

Son olarak şunu ifade etmek isterim: dua, sınırlı ve âciz olan insanoğlunun; sınırsız ve sonsuz kudret sahibi Allah ile kurduğu diyalog ve köprüdür. Bu sebeple insan tarihin hiçbir döneminde duadan uzak kalmamıştır. Dua aynı zamanda zikirdir, ibadettir.

Dua öyle sözle sınırlanacak, kelamın kabuğuna sığacak kadar da sığ değildir. O bir eylem ve hayat tarzıdır. Dua tüm hayatı içine alıp kuşatan bir ibadettir. Dua tüm bedenle yapılmalıdır.Dua kulluğun bir ifadesidir, yoksa ihtiyaçlarımızı karşılamakla görevli bir memura verilen dilekçe veya müracaat değildir.

Dua zayıflığımızı, acizliğimizi, yoksunluğumuzu ve yoksulluğumuzu bilerek her şeye gücü yeten hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’a halimizi arz etmektir.Duayı her insan kendisi, ihtiyacı olanı abartmadan, gösterişe kaçmadan, sadece Allah’ayöneltmeli ve ne diliyorsa Allah’tan dilemelidir. Kur’an’da dua mahiyetinde olan âyetler ön ve arkalarındaki âyetlerle birlikte dikkate alındığında, geçmiş peygamberlerde dahil, o duaları edenlerin daima içinde bulundukları koşullar ve ortamlara göre niyazda bulunduklarını göstermektedir. O halde tüm Müslümanlar da bu durumu örnek alarak kendi şartları ve ortamlarına göre dua etmeli diğer bir ifadeyle ısmarlama, basmakalıp, şablon dualar yapılmamalıdır.

Dua etmeden önce ruhen bedenen duaya hazır halde olmalıyız. Dua etmeye yüzümüz olmalıdır. Dualarımızı sadece beşerî ihtiyaçlarımızın giderilmesi için değil aynı zamanda şeytan ve dostları ile mücadelemizde de yapmalı, Allah’ın dininden ve O’na kulluğumuzdan taviz vermemek için Allah’tan yardım istemeliyiz. Dini Allah’a halis kılarak başkalarına egemenlik hakkı tanımadan dua etmek,tevhid dininin bir hakikatidir.

Bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah’a dua ederken randevu almak, araya aracılar koymak doğru olmayıp şirk alâmetlerindendir. Dua eden kimsenin gönlü Allah’tan başkasıyla meşgul olduğu müddetçe Allah’a dua etmiş sayılmaz.

Dua bir tevhid eylemidir. Dua Allah’tan ümit kesmemektir.  Dua Allah’ı hatırdan çıkarmadan O’na sığınarak yaşamaktır. Dua bir âidiyet duygusudur. Bizi işiten, bizi gören, her yaptığımızdan haberdar olan, bizi yalnız bırakmayan, her şeye gücü yeten bir Rabbimizin/sahibimizin olduğunu bilmektir.

Dua bir iman, bir aksiyon, bir çaba ve uyanıştır. Allah’ı ve O’na ait hâkimiyeti, ilahlığı tanımak ve itiraf etmektir. Hayatın amacını idrak etmektir.

                                                                                                           Osman EMECEN

 

Bu içerik 1529 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon