Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   CUMA HUTBELERİ  >  2019
 
Hutbe: Kur’ân Terkedilmiş Bulunmaktadır
Tarih: 10/05/2019
   


“Peygamber, ‘Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’ân’ı terkedilmiş bir şey haline getirdi’ dedi” (Furkan: 30)

Hutbe:  Kur’ân Terkedilmiş Bulunmaktadır                                                             
“Peygamber, ‘Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’ân’ı terkedilmiş bir şey haline getirdi’ dedi” (Furkan: 30)
 
Her Ramazan ayında aynı içi burukluğunu yaşıyoruz. Yüreklerimiz kan ağlıyor. İslâm coğrafyasının pek çok bölgesi, İslâm düşmanlarının azgın saldırı ve sömürüsüne muhatap bulunmaktadır. Her tarafta kan ve gözyaşı var. Müslüman halklar, işgaller, istilâlar, darbeler, işkenceler, tecavüzler, katliâm ve soykırımlarla yok edilmeye, zora ya da gönüllülüğe dayalı değişik adlardaki projelerle dönüştürülmeye, kendisi olmaktan çıkarılmaya çalışılıyor. Bu Ramazan ayında da, Arakan’da Budist azgınlarca Müslümanlara katliamlar uygulanırken Doğu Türkistan’da zalim Çin yönetimi tarafından Uygur Müslümanlarının İslam’a yönelişlerini engellemek ve onları asimile etmek için bütün zulüm ve baskı çeşitlerini üzerlerinde uyguluyor. Yine Gazze’de Müslüman Filistinli kardeşlerimiz, siyonist İsrail tarafından işgal ve ambargo ile baskı altında tutuluyor, katlediliyorlar. Katil İsrâil, her fırsatta Filistinli kardeşlerimize katliâm uyguluyor.  Çeçenistan’da Rusya’nın baskı, işkence ve sindirmeye yönelik zulümleri devam ediyor. Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da, Yemen’de olanlar aynı minval üzere sürüyor. Maalesef konuya dâir örnekleri çoğaltmak mümkün.                                                                                                                     
İslâm ümmeti olarak içinde bulunduğumuz bu zillete sürüklenmemizin arka planında, şüphesiz ki, Kur’an’dan ve Rasulullah (S)’in güzel örnekliğinden kopuşumuz yatmaktadır. Bu halimizin sebeplerinin en başında Kitap eksenli din anlayışımızı ve kulluk merkezli hayat tasavvurumuzu yitirerek yolumuzu ve istikâmetimizi kaybetmemiz vardır. Dinimizin din, ibadetlerimizin ibadet, Ramazanlarımızın Ramazan, oruçlarımızın oruç olmaktan çıkışı, içerikten, ihlastan, derinlikten uzaklaşıp sığlaşması, anlam ve istikamet kaybına uğrayarak şekle indirgenmesi vardır. Bizi biz yapan, bize anlam, değer ve şahsiyet kazandıran vahye dayalı özgün bakış açımızdan, modelimizden ve “Muhammedü’l-Emin” kimliğinden kopup, dünyevîleşmeye doğru zelilce savruluşumuz vardır.                                                                           
İslâm toplumlarının bozulma ve kaynaktan uzaklaşma süreci, birçok konuda olduğu gibi Ramazan algısında da önemli sapmalara yol açmış bulunmaktadır. Rabbimiz, Kur’an’ı  “bin aydan daha hayırlı olan Kadir’in Gecesinde”, Ramazan ayında indirmeye başladığını beyan etmektedir. “O Ramazan ayı ki, insanlara yol gösteren, hakkı batıldan ayırma ölçüsü ve hidayetten belgeler taşıyan Kur’an O’nda indirilmiştir…” âyetiyle de Ramazan’a değer ve anlam kazandıran olaya vurgu yapılmıştır. İnsanlar için hidayet rehberi olan, hakkı batıldan ayırma ölçüsü furkânı ve hidayet için belgeleri ihtivâ eden Kur’ân’ın bu ayda indirildiği bildirilmiştir. O halde, Ramazan’ın değerli ve mübarek oluşu, insanlığı kurtaracak mesajın bu ay ve bu gecede indirilmesinden kaynaklanmakta ve bu değere bizzat Kur’an işaret etmektedir. Bu açıklama şu sonucu doğurmalıydı; madem Kur’an’ın indirilmeye başlandığı gece bin aydan hayırlıydı, o halde Kur’an’ı okumaya, anlamaya ve yaşamaya tahsis edilmiş bir gün de yine bin aydan daha hayırlı olarak algılanıp, her günün ve gecenin Kur’ân’a  uygun olarak ihyâ edilmesi için seferber olunmalıydı. Buna rağmen yüzyıllar süren, kaynaktan kopuş ve bozulma süreci sonunda, Kur’an bir kenara bırakılmış, Ramazan ise içi boşaltılarak yüceltilmiştir. Böylece, anlamın tüketilmesi sonucunda içeriksiz formları yücelten bir süreç başlamıştır. Bu süreç, vahyin özne olmaktan çıkarılmasına, bu durum da insanların rehbersiz kalmasına, hak ile batılı ayıramaz hallere sürüklenilmesine yol açmıştır.
Gelinen noktada, “Müslümanım” diyenlerin büyük çoğunluğu, Kur’ân’ı hayat dışına çıkarırken, pek çok bid’at ve hurâfeyi Kur’ân’ın getirdiği dinin yerine ikâme edip kutsallaştırmışlar, Ramazan ayı ile Kadir Gecesi’ni de, vahiyden soyutlanmış bir kutsallıkla ihya etmeye yönelmişlerdir. Kadir Gecesi’ni ve hele çoğu bid’at olan diğer “kandil geceleri”ni kutlamak ve sonradan icad edilmiş bu gecelere has bid’at ibadetlerle “ihya etmek” öne çıkarılmıştır. Ne Kur’ân’da ne de sahih sünnette yer almayan kutlamalar, bid’at ibadetler, bu gecelerde ısrarla ve yaygın olarak yaşanırken, Kadir Gecesi’nde inen ve bu geceye anlam ve değer kazandıran, okunup amel edilmesi ve insanları kurtuluşa götürecek rehberlik için indirilmiş bulunan Kur’an ise terk edilmiş bulunmaktadır. Yani insanları, zulumâttan nûra, karanlıklardan aydınlığa çıkaracak Kur’ân’ın indiği ay ve gece, Kur’ân’dan daha çok önemsenirken, Kur’an ihmal edilmiştir. Bu durum çok büyük bir çelişki oluştursa da, ancak Kur’an’ın sağlayabileceği bilinçten yoksun olmak, bu çelişkinin fark edilmesini de engellemiştir.
Ramazan ve oruçla yüzeysel boyutta kalmayan, özlü, derinlikli, kalbî boyutu ve tefekkürü, arınmayı öne çıkaran doğru bir ilişki kurabilmek için, Ramazan’a anlam ve değer kazandıran Kur’an’la samimi, ilkeli ve ciddî bir ilişki kurmak gerekir. Tıpkı ilk neslin Kur’an’la kurduğu nitelikli ve ihlâslı ilişki gibi bir bağ kurulmadan, Kur’an’ın doğduğu ay olan Ramazan ve onda tutulan oruç gerçek anlamına kavuşturulamaz. 
Oruç, ruhun ve kalbin Kur’an’ın nuruyla aydınlatılması, mutmain hale getirilmesi sonucunu elde etmek amacıyla bedenin açlıkla ve şehevî arzulara sınırlar koyarak terbiye edilmesidir. Kulluk ve ibadet bilincimizi yükseltmek, imanın, arınmanın, tekamülün yolunu açmak, akleden kalbi harekete geçirmek, dünyanın süslerinin azdırıcı etkisinden, şehevî arzuların, hevânın, hırsların etki alanından kurtulmak için bir terbiye yöntemidir. Beşerî, hayvânî arzuları, vahyin ölçüleriyle kontrol ve denetim altına alarak, nefsini ve Rabbini bilmenin bilincine vardırarak insanlaşmanın yolunu açar. 
Bu sebeple her Ramazan’ı bu önemli uyanış ve dirilişin, yeniden ihyâ ve inşânın vesîlesi kılmak gerekir. Ramazan’ı fırsat bilerek, her Ramazan’ı, kendisine anlam ve değer kazandırmış bulunan Kur’an’la çok yakın ve kopmaz ilişkilerin kurulmasının başlangıcı kılmak gerekir. Ramazan vesilesiyle, nefsanî arzu ve isteklerimizi denetim altına almalı, dünyevîleşmeye yönelik sapkın eğilimleri terbiye etmeli, kendimizi, hayatımızı vahyin yeniden inşâ etmesinin zeminini hazırlamalıyız.
10.05.2019
Hazırlayan: Emrullah AYAN
 
Bu içerik 2158 defa görüntülendi.
 
 
CUMA HUTBESİ YAZARI

İLKAV
  Diğer Cuma Hutbesi Yazıları

 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon