Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   CUMA HUTBELERİ  >  2019
 
Hutbe: İz Bırakmak Ya da Silinip Gitmek
Tarih: 08/02/2019
   


“Bütün bu kıssasını sana anlattıklarımız, kentlerin acı hikayelerinden bir kısmıdır. Onlardan geriye iz bırakan da var, biçilmiş tarlalar gibi yerinde yeller esen de...” (Hud: 100)

Hutbe: İz Bırakmak Ya da Silinip Gitmek
 
“Bütün bu kıssasını sana anlattıklarımız, kentlerin acı hikayelerinden bir kısmıdır. Onlardan geriye iz bırakan da var, biçilmiş tarlalar gibi yerinde yeller esen de...” (Hud: 100) 
Kur’an, iz sürme, iz bırakma, kendinden öncekinin izini takip etme ya da izini silme anlamlarına gelen “eser” (çoğulu âsâr) terimi üzerinden bir toplumsal tarih aktarımında bulunur. Güç-kudret sahibi iken izi silinen toplumları, ibret vesikası toplumlar olarak anar. Kudretlerinin getirdiği böbürlenmeyle insanlara nefes aldırmayıp omurgasını çökertenlerin, onca ömür sürmesine rağmen ardında hiçbir iz bırakamadan sahneyi terk edenlerin ibretlik sonlarını aktararak uyarıda bulunur.
Bunun tam karşıt kutbunda ise insanlara iyilik taşıyan peygamberleri, izi sürülesi örnek insanlar olarak takdim eder: Nesiller arası aktarımın en değerli mirası olacak iyi bir dünya oluşturmanın mücadelesini veren insanlar... Bu amaçlarından dolayı yerini yurdunu terk etmek zorunda kalanlar...
Böylece Kur’ân, tarihin iki kutbunu, hutbemin başında okuduğum âyette kristalize ederek insanın önüne koyar:
“Bütün bu kıssasını sana anlattıklarımız, kentlerin acı hikâyelerinden bir kısmıdır. Onlardan geriye iz bırakan da var, biçilmiş tarlalar gibi yerinde yeller esen de...”
Kehf sûresinin 64. âyetinde “yolda bırakılan izler” anlamında kullanılan “âsâr”; ataları takip etme, onların izinden gitme bağlamında olumsuz kullanılırken (Zuhruf: 22, 23), peygamberlerin birbirinin izinden gitmesi bağlamında kelimeye olumlu anlam yüklenmektedir (Mâide: 46, Hadid: 27).                                                                                                         Yabancı diyarlarda bizden öncekilerin menzile ermek için gide gele yol yaptıkları izi sürmek, böyle bir izin varlığını bilmek, görmek ve bu yolun bizi hedefe ulaştıracağının meydana getirdiği güvenle yol almak. Böyle bir izin varlığının meydana getirdiği güven duygusuyla kaybolma hissinin meydana getirdiği ürküntüden kurtulmak. Bu yolu takip edenlerin başarı hikâyelerine ortak olmak.
Bu olumlu anlamda iz sürenlerin en büyük temsilcileri, birbirinin izini takip eden, aynı mesajı insanlarla buluşturan Allah elçileridir. Kelimelerin gücüne sığınarak konuşma talebinde bulunmak ise elçilerin davranış biçimidir. Davete karşı şiddet, konuşma talebine karşı kaba kuvvet ise izi silinenlerin tarihüstü karakteridir. Âyette işaret edildiği gibi:
“Peygamberler, kendilerine yakışanı yaptılar, inkâr edenler de kendilerine...” (Hûd: 93)
Toplumu sürü haline getirmek veya topluma sürü muamelesi yapmak, izi silinenlerin; onlara şahsiyet kazandırıp tek tek insan olduklarını hatırlatıp onurlandırmak ise izi sürülenlerin misyonudur. Bu sebeple Kur’ân, halka sürü muamelesi yapan Firavun’un yönetimini reşid olmayan bir yönetim olarak deşifre edip mahkum eder. (Hûd: 97, 98)
Refahla şımarmak, izi silinenlerin; refâhı halka yaymak ise izi sürülenlerin misyonudur:
“Ne zamanki kendilerine yapılan uyarıları unuttular, üzerlerine her şeyin kapılarını açıverdik, nihayet kendilerine verilen bu genişlik ve serbestlik ile tam ferahlandıkları sırada ansızın tuttuk kendilerini yakalayıverdik, işte hepsi bir anda bütün ümitlerini kaybettiler.” (En’am: 44)
İzi sürülmesi gereken elçinin mesajının izini silmeye çalışan Sâmirî’nin, Kur’ân’da anlatılan hikâyesi ders alınacak cinstendir. Tûr-i Sînâ’da iken halkı buzağıya tapmaya ikna ederek yanlış yola sürükleyenin Sâmirî olduğunu öğrenince Mûsâ (as) ona sorar:
“Söyle bana Sâmirî, senin amacın neydi?”
Sâmirî dedi ki: “Ben, insanların aklına gelmeyecek bir şey düşündüm ve elçinin getirdiği iz bırakma kudreti olan bir parçayı kaldırıp attım. Özümde olanı böylece açığa çıkarmış oldum.” Bunun üzerine Mûsâ şöyle dedi: ‘Defol git, sen hayatın boyunca toplumdan dışlanacak/bu sapkın fikirlerinle baş başa kalacaksın. Âhirette de asla kaçamayacağın bir karşılaşma seni beklemektedir...” (Tâhâ: 95, 96)
Dinden iz bırakmak gücünde olan (eser) bir parçayı çekip alarak sistemi çökerten Sâmirî’ye Mûsâ’nın öngördüğü ceza, dokunulmama cezasıdır (lâ misâs), yani tam bir tecrittir.
Burada, dokunulmazlığın mahiyeti şu şekilde açıklanır:
Görsel dokunulmazlık: Görmezden gelinecek.
Sözel dokunulmazlık: Kendisine selam verilmeyecek, verdiği selam alınmayacak ve konuşulmayacak.
Fiziksel dokunulmazlık: Kendisiyle oturulup kalkılmayacak.
Özetle: Elçinin izini/eserini ortadan kaldırmaya çalışanın kendinden hiçbir iz kalmayacak.
Son olarak da kendisine, asla gelmemezlik edemeyeceği bir randevu verilmektedir. Karşılaşma gününde (Mü’min: 15- Yevmu’t-Telâk/Karşılaşma günüdür) kendisine bunun hesabı sorulacaktır.
İzi silinenler keyfî olarak değil, mutlaka bir yasaya göre bu sonu yaşamaktadır (Hicr: 4, 5). İmanı ne olursa olsun dürüst olan ve zulmetmeyen halkların yok oluşa sürüklenmediğinin garantisi verilmektedir:
“Rabbin, halkı dürüst olan kentleri asla haksız yere yok etmez.” (Hûd: 117)
“Halkı zalim olmadıkça Rabbin hiçbir memleketi helak etmemiştir.” (Kasas: 59)
Toplumların varlıklarına devam etmeleri ile yok oluşa sürüklenmeleri arasındaki ince çizgi, iki terim üzerinden yürümektedir:
İman ve takvâ. Bu iki unsurun altını çizen âyet şöyledir:
“Eğer o memleketlerin halkları iman etseler ve takvalı/sorumlu davransalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketlerin kapılarını açardık. Fakat onlar yalanladılar. Biz de yaptıklarından dolayı onları yakalayıverdik.” (A’raf: 96)
08.02.2019
 
Not: Bu hutbe, Şaban Ali Düzgün’ün, Dîni Anlama Kılavuzu isimli kitabının 189, 190 ve 191. sayfalarından hutbeleştirilmiştir.    
  
 
Bu içerik 1454 defa görüntülendi.
 
 
CUMA HUTBESİ YAZARI

İLKAV
  Diğer Cuma Hutbesi Yazıları

 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon